Sanayi Bakanlığı, 2011 yılında, bir yerlileştirme atağına geçmiş, bu çerçevede İstanbul’da geniş katılımlı yerli asansör toplantısı düzenlenmişti.
O toplantının çıkışında basın mensuplarının sorularını yanıtlamak üzere kürsüye geçen zamanın Sanayi Bakanı Sayın Nihat Ergün, asansörden ziyade yerli otomobil ve Saab’ın alınmasına dair sorulara muhatap olmuştu. Hepimiz şaşırmış, biraz da kırgınlık ve kıskançlık yaşamıştık.
Kara sevda gibi yaşamımıza giren ve her yerde öne fırlayan bu “otomobil denen makinayı” birkaç boyutuyla ele almak istedim.
Modern anlamda emniyetli ve herkese açık asansörlerin, 1853’te Otis tarafından piyasaya sunulduğu kabul edilir. Bugünkü yapıya benzer içten patlamalı motora sahip otomobil, asansörden yaklaşık 50 yıl sonra Daimler tarafından piyasaya arz edilmiştir.
19. Yüzyılın sonunda insan yaşamının bir parçası olan otomobil, öylesine hakim bir konum elde etmiştir ki, kent tasarımında göz önüne alınan en önemli unsur olmuş, bu yolla kentleri berbat etmiştir. Yollar, otoparklar, kentin efendisi olan yeni icad aygıta göre şekillenmiş, “Otomobil Hazretleri” rahat hareket etsin diye İstanbul gibi kadim bir başkentin, çok önemli tarihi eserleri yıkılmıştır. Lastik tekerlekli, özgür hareket eden motorlu taşıtların bu hareketi, yılda 450.000 civarı trafik kazasına neden olmakta, her yıl aşağı yukarı 7500 kişiyi yaşamdan koparmaktadır. Neredeyse her ailede bir trafik kazası acısı vardır. Yaralanan, bir uzvunu ya da hareket yeteneğini kaybeden 300.000 kişi de, kaza sonuçlarının bir başka muazzam boyutudur. (kaynak: trafik.gov.tr) Maliyeti ucuz, alımı kolay gibi görünen bireysel araçların kullanımı için yapılan alt yapıya muazzam kamu kaynakları tahsis edilmektedir. Kent içi yollar, istimlak bedelleri, otoyollar, duble yollar, denizaltı tüp yollar, asma köprüler… Yani yatırım, yatırım, yatırım… Bunların tamamı, otomobil hazretlerinin yoluna serilen kırmızı halıdır.
İşin dış ticaret boyutuna bakarsak, muazzam bir ekonomik faaliyet olduğunu görüyoruz. Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği Kasım 2019 İhracat Bülteninde yer alan, Türkiye Otomotiv Sektörü Ocak- Kasım 2019 Kümülatif Mal Grubu İhracatı tablosuna göre, halen 10,7 milyar dolar FOB değerinde binek otomobili ihraç edilirken; 9,8 milyar dolar FOB değerinde otomobil aksamı, Türkiye’de kurulu Tedarik Sanayii tarafından ihraç edilmektedir. Binek otomobili ihracatıyla, otomobil aksam ihracatı neredeyse eşittir. Yani otomobil markanız olmadan da bu sahadan gelir elde edilebilmektedir. Türkiye’deki Otomotiv endüstrisi montaj fabrikalarında (OSD verilerine göre)52.000 kişi çalışır. Bu açıdan bakıldığında, boyuta oranla, istihdam yaratma yeteneği asansöre göre çok düşüktür. “Otomotiv sektöründeki 1 dolarlık katma değer artışı, toplam ekonomide 3 dolarlık katma değer artışı sağlamaktadır” gibi saptamalar, örneğin Sınai Kalkınma Bankası raporlarında görülebilmektedir. “Bu katma değer faydalı ve gerekli bir değer midir, alternatif maliyeti nedir” soruları akla gelmektedir. Amaç, ekonomik büyüklük yaratmak değil, ihtiyaçları en ekonomik şekilde, verimli yöntemlerle ve yerel olanaklarla gidermek olmalıdır.
Herşeye rağmen, ortaya konan tüm bu tablolar, heyecan verici bir sektör manzarası arz etmektedir. Bunun sonucu olarak da, bedava arsa, gümrük vergisi muafiyeti, KDV istisnası, KDV iadesi, %100 vergi indirimi, üst sınır olmaksızın 10 yıl sigorta primi işveren hissesi desteği, nitelikli personel desteği, faiz ve kar payı desteği ve alım garantisi gibi, muazzam bir destek paketi, Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Yerli otomobil için verilen desteklerde gözümüz yok, helali hoş olsun diyelim. Ancak, sabit bir yörüngede otomatik hareket eden raylı sistemler ve bunlardan biri olan asansörlere verilen destek, bunun yanında yok seviyesindedir.
Son zamanda, İstanbul Adalar ilçesi başta olmak üzere, pek çok yerde kent içi ulaşımda ortaya çıkan sıkıntılar, sorun sadece emisyonmuş gibi, elektrikli lastik tekerlekli araçlarla çözülmeye çalışılıyor. Yerli elektrikli otomobile verilen destek ile bu yaklaşımı biraraya getirirsek, “otomobil sevdasının” tüm ateşiyle sürdüğünü söyleyebiliriz.
Asansörleri, eğimli asansörleri, yürüyen merdivenleri kullanmaya geri dönemliyiz. Geri dönmeliyiz diyorum, zira 20. Yüzyılın başında İzmir’de yapılan ve semte adını veren Asansör, orijinal halini yitirmiş olsa da, “beni neden örnek almıyorsunuz” diyerek orada hizmete devam etmektedir.
Toplumun hizmetine sunulan asansör denilen bu yararlı makinanın, hakettiği yeri ve desteği almasının, toplum yararına olduğunu her platformda anlatmamız gerektiğini düşünüyorum.