Augsburg 2019 fuarı, yine bir Türkiye çıkartması şeklinde geçti.
60 kadar firmamızın özverili katılımı yanında; Makine İhracatçıları Birliğimiz, “Türkiye’nin Makinacıları / Turkish Machinery” adıyla stand açarak, fuar kataloğunun arka sayfasını alarak ve alanında görkemli ilanlar vererek, fuara çok önemli katkı sundular.
Tüm bu katkılar, hem para hem de emek olarak önemli büyüklükte milli kaynağımızın yurtdışına transferi anlamına geliyor. Bunu yapmamızın bir tek nedeni var: Karşılığını misliyle almak.
Acaba karşılığını alıyor muyuz? Alacak mıyız? Yoksa Sultanahmet’te yoldan müşteri araklamaya çalışan lokanta esnafı gibi, dükkânı doldurmak için bedavaya yakın fiyatla mal vermeye devam mı edeceğiz. Türk mallarını, Çin mallarına alternatif olarak, ucuz ürün göstermekten bir adım öteye geçecek miyiz?
Önce işin manevi ya da moral değerler tarafını ele alalım. Katılan yabancı ülkeler sıralamasında, Çin’in ardından 2. sırada yer almışız. Bu kadar büyük katılıma, yukarıda bahsettiğim önemli ve simgesel maddi katkılara rağmen, açılışta Türkiye’nin adından hiç bahsedilmedi. Tüm yapılanların VFA tarafından görmezlikten gelindiği, belki de örtülmek istendiği düşüncemizi oradaki dostlarımıza da ilettik.
Konuyu, maddi boyutuyla veya rekabet yönünden ele alırsak benzer bir tablo görürüz. Türkiye, sınai gücü ve pazarın tam kavşağında çok stratejik bir coğrafi konumda oluşuyla, daha önemlisi (2/95 sayılı Ortaklık konseyi karar tarihini referans alarak) son 25 yılda kat ettiği mesafeyle ciddi bir rekabet gücü kazanma yoluna girmişti. “Yokuşlar çıktıkça dikleşir” savının bir tezahürü olarak, rekabet gücü arttıkça, rakiplerin karşı önlemeleri de doğal olarak gelişti. Sıradan bir ülkeye yaklaşımla, yükselen bir yıldıza yaklaşımın aynı olmasını, ancak çok tecrübesiz kişiler bekler.
Bunları normal karşılamak, üretim yeteneğimizi arttırmanın yanında, küresel bir fuara, küresel yayın organına sahip olmak üzere gayret etmek gerekir.
Fuarda VFA Akademi tarafından düzenlenen teknik toplantılara, Türkiye adına, Dr. Ferhat Çelik ve Mustafa Uçar kardeşlerimiz sunumlarıyla katkı yaptılar. Katılımlarını çok değerli buluyorum ve teşekkür ediyorum. Fuarların, ülke imajına en fazla değer katan tarafı, bu gibi paralel konferanslar, kongrelerdir. Bu platformlarda ön planda olabilmek, dinlemeye değer bir şeyler anlatabilmek çok değerlidir.
2020 yılında üç önemli mesleki ve bilimsel toplantı olacak. Haziran’da Prag’da Elevcon 2020, Ekim’de Heilbronn’da Avrupa Asansör Kongresi ve İzmir’de Asansör Sempozyumu.
Küresel kongremiz Elevcon’da ve Avrupa çapında yapılan Heilbronn kongresinde yer almak, bildiri sunmak; İzmir Sempozyumunu da uluslararası ilgiye açmak gibi hedeflerimiz olmadır.
Interlift fuarının tanıtımlarında fuarın partnerlerini zikrediyorlardı. Birçok ülkenin yayın organının adını görürken, bizim onlardan eski ama yok edilmiş Asansör Dünyası dergimizi hatırladım. Aynı akıbeti fuarımızın da yaşamaması için çok dikkatli ve taraflı olmak gerekiyor.
Kongrelerde görünmüyorsanız, uluslararası saygın bir yayın organınız ve fuarınız yoksa, sektörde önde gelen oyunculardan biri değilsiniz demektir.
Şunu unutmayalım ki; sadece üretmek, hiçbir bütüncül anlam taşımaz. Ürününüze iyi para vermeleri için, ülke ve firma ölçeğinde marka olmak, yani iyi bilinmek şarttır.