Başımıza bir felaket geldiğinde, taraflı- tarafsız, bilen- bilmeyen herkes, sorumlu arama ve suçlu bulma peşine düşer. İyi niyetle ve tekrarı önlemek veya tekrarı halinde zararı azaltmak gayesiyle girişilen bu tartışmalar; kullanılan dil “yerli ve milli” olmadığından, kavram kargaşaları didişmeler arasında sürer, sonra söner gider. Yeni bir felakette sil baştan aynı süreç yaşanır. Suç, taksir, bilinçli taksir, kast, olası kast gibi sözler, sadece adliyelerde kullanılan hukuk terimi zannedilir. Aslında günlük hayatta davranışlarımızın öz değerlendirmesini yapabilmek için zihnimizde tamamen berraklaşmış olması gereken kavramlardır. Taksir, Arapça kasr, yani zorla iş gördürme kökünden türemiş, bir şeyi yapabilecekken, çekinip yapmama anlamına gelen bir kelimedir. Çoğulu, daha iyi bildiğimiz taksirattır; kabahat, suç, günah anlamına da gelir. Kasd, niyet, bir işe bilerek isteyerek girme anlamında yine Arapça bir kelimedir. Türk Ceza Kanununda, “kasten”, “taksir”, “taksirle”, “olası kast” ve “bilinçli taksir” kavramlar kullanılmıştır. Örneğin, olası kast, TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında şöyle düzenlenmiştir: “Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâlinde ‘olası kast’ vardır”. Bilinçli taksir ise, “Kişinin öngördüğü sonucu istememesine rağmen, neticenin meydana gelmesi olarak tanımlanmıştır. Her ikisinde de, yapılanı bilinçli kılan, bu “öngörme” mevcuttur. Bir failin bilinçli taksirinden söz etmek için, neticeyi tahmin etmesi, ama gerçekleşmesini kesinlikle istememesi gerekir. Hatta sonucun kötü yönde oluşmasını engellemek için kendince elinden gelen tüm çabayı göstermektedir. Suça konu olacak faaliyetine devam ederken, aslında bilgi ve sezgileriyle öngördüğü neticenin gerçekleşmeyeceğini düşünür, buna engel olabilecek önlemleri aldığına inancı sonsuzdur. Okul önünden geçerken, yolun kenarındaki çocukları – gençleri gördüğü halde, hızla araç süren sürücünün taksiratı büyüktür. Ayrıca, bu olaya kaza dememek gerektiğini de düşünüyorum! Çünkü çocukların yola çıkması olasılığı vardır ve o bunu kendisi öngörmüştür. Ama çocukların yola çıkmayacağını ummuş ya da aracın fren mekanizmasına ya da sürücülük yeteneğine aşırı güvenerek, kötü neticeyi önleyebileceğini düşünmüştür. Sonuç istenmişse – hedeflenmişse doğrudan kast, göze alınmışsa olası kast vardır diyebiliriz. Yukarıdaki metinde, uygun yerlere asansör monte eden veya asansör aksam üreticisi sıfatını koyarsanız, konunun bizimle yakınlığı ortaya çıkacaktır. Bilinçli olma, ya da öngörme durumu nasıl kesinlik kazanıyor? Bizler, kapımıza içinde asansör sözü geçen bir levha astığımızda, yaptığımız işin ehli olduğumuzu beyan etmiş oluyoruz. Ek olarak, bu beyanı bazı ehliyetlerle – belgelerle tevsik ediyoruz. Bizim işimiz, teknik mevzuatı ve emniyet standartları çok açık yazılmış, yayınlanmış bir daldır. Örneğin, TS EN 81-77 standardı yayınlandığı anda, bir deprem anında karşı ağırlığın yerinde çıkmasının ön görülebilir bir durum haline gelir. Nasıl, “ceza kanunundaki terimler Arapça olduğu için anlamadık” diyemiyorsak, “standart İngilizce, biz anlamadık” da diyemeyiz. Deriz de kimseye anlatamayız! Dilerim bir deprem de zihniyetlerde olur ve temelsiz düşünceleri yerle bir eder. Bitirirken bu yazının esasıyla usûlü arasındaki çelişkiyi işaret etmeden geçemeyeceğim. Dilimizin uğradığı zafiyet nedeniyle ben de Arabî ve Farisî kelimeler kullanmak zorunda kalıyorum. Bu açıdan özür dilerim. Doğuya ve Batı dillerine hayranlıklarından olsa gerek, dil koridorumuzu daraltanların bilinçli taksiri olarak kabul edelim. Elazığ Malatya bölgesindeki dostlarımıza, başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi tekraren iletiyor, kötülüklerin ülkemizden uzak olmasını diliyorum.