Önceki gün bir gazete haberinde ‘’Apple arayı açıyor’’ başlığı dikkatimi çekti. Haberde dünya markalar liginde ilk ona giren teknoloji firmaları sıralanmıştı. Listedeki ilk dört ABD firmasının marka değerleri toplamı 500 milyar USD civarındaydı. İlk iki sırayı paylaşan Apple ve Google firmalarının marka değerleri toplamıysa (223 mly. USD), Türkiye’nin 2013 ihracatından (152 mly. USD) %47 daha fazlaydı!
Bir Türk işadamı olarak o an şunu düşündüm; Müslüman toplumlar dünya nufusunun %20 sini oluşturduğu halde dünya ticaretinden alınan pay neden hala sadece %4 civarındaydı!
Uzunca bir süre önce okuduğum bir kitapta yazar, Müslüman İspanya’nın Avrupa kıtasındaki ekonomik ve sosyal başarılarını anlatıyordu. Anlattığı, bugün dahi İspanya’nın neredeyse her şehrinde izleri görülen Müslüman Endülüs Emevilerin insanları birleştirici yönleriydi. Yazar başarının nedenlerini, ülkeyi yönetenlerin yaptığı iyi yönetime, birleştirici liderlikle toplum genelinde etkinleştirilen hoşgörüye, anlayışa ve bireye saygıdan doğan üretkenliğe bağlıyordu. Yazara göre bugün artık laik olmayan, yani din ve devlet işlerini birbirinden ayıramayan; insanlar arasında hoşgörü, saygı ve anlayışı etkin kılamayan ayrışmış toplumlar üretkenlikte ve dolayısıyla da zenginleşmede başarısız olmaya mahkumlardı.
Bu noktada sanırım bir özeleştiri, bir içe bakış gerekiyor; 1923’ten bu yana laik ve genç bir nüfusa sahip bir ülkeyiz. Değişim ve gelişmeyi sürekli kılabilmek için insanlarımızın mezhep farklılıklarından kaynaklı ayrıştırılmalarına önlem alabildik mi? İnsanlar arasında hoşgörü, anlayış ve bireye saygı ilkesini tesis edebildik mi?
Ülke olarak, nitelikli iş gücü yetkinliğiyle, ayrıştırıcı değil birleştirici liderleriyle, yöneticileriyle kendimize karşı dürüst olmalı ve diğer gelişmekte olan ülkelerle ülkemizi kıyaslamalı, hangi konumda bulunduğumuzu görmeliyiz. Misal, Çin ucuz ve kaliteli üretimi artık diğer gelişmekte olan ülkelere göre çok daha iyi ve hızlı yapıyor. Üstelikte artan nitelikli iş gücüyle kalite sistemini geliştirip lüks üretimde hızla ilerliyor. Eğer gerçekten bizim bir hedefimiz varsa, bu süreci seyredemeyiz; makro ve mikro seviyelerde acil önlemler almak zorundayız.
Geçmişte bir ülke için temel amaç güçlü bir devlet olmaktı; bu artık geçerli değildir. Neden değil? Cevabını dünya marka değerleri sıralamasında görebiliyoruz:
Resim çok nettir, bize kalan resmi iyi okuyup derin uykudan uyanmamızdır!
Zengin bir toplum yaratabilmek için özgür düşünen, hür iradeli güçlü bireylere ihtiyacımız var. Çocuklarımızın evrensel eğitim veren okullarda okuması gerekiyor; özellikle de fen, matematik ve mühendislik alanlarında İngilizce eğitim görmesi, mezuniyet sonrasında çok daha sıkı çalışması gerekiyor.
Ülkemizin zenginleşmesi için ekonomimizin büyümesi şarttır. Bunun için illa ki güneydoğuda birkaç petrol kuyusunun bulunması gerekmiyor. Yapmamız gereken nitelikli iş gücü yaratmak ve onlara çalışabileceği verimli ortamlar oluşturmaktır. Bu ülkede ürün tasarlamak, üretmek, üretken olmak anlamında yapmamız gereken çok işler var. Bunu başarıp, ürünlerimizi başka ülkelere satmayı başarabildiğimizde özgüvenimiz ve buna bağlı olarak hayal gücümüz de artacaktır.
Bence, sahip olabileceğimiz en önemli özellik yaratıcı hayal gücümüz olmalıdır. Bu sayede yeni ürünler, yeni fırsatlar ve yeni kârlar yaratmak, firmalarımızın ve sektörümüzün yükselen gücü olacaktır.
Bugün ve gelecekte ihtiyacımız olan budur.
İsmail Yıldırım
Ametal Yön. Krl. Bşk.