İki yıldır yaşanan olağanüstü dönemin ağır sonuçları olması, kaçınılmazdı. Adım adım oldu da…
2020’de ve 2021’in özellikle ilk yarısında, pandeminin yarattığı ağır şartlarla mücadele ettik. Salgınla mücadele kapsamında alınan sert önlemler, hem fiziken hem de moral olarak iş dünyasını çok olumsuz etkiledi.
Şirketlerin lokomotifi olması gereken beyaz yakalı yönetici kesiminin evden çalışması, sosyal ve psikolojik bir takım sorunlar yarattı. Bazı firmalar, evden çalışmayı kalıcı hale getirdiler.
Binalara yönelik bir işlev üstlenen, hizmet sunan asansör ve yürüyen merdiven sanayii, yeni yapımlardaki daralma, iş ve alış veriş merkezlerinin tam kapasiteyle kullanılmaması gibi nedenlerle talep daralması yaşadı.
Aksam üretenler yurtiçi ve yurtdışına eskisi kadar satış yapamadı. Fabrikalar, kısa çalışma dönemleri yaşadılar. Eve kapanan çalışanlar, yüksek yaşam temposu alışkanlığını yitirdi.
Sonuçta, açık söylemek gerekirse, yaşam kıvancı ve karşılaştığı sorunlarla boğuşma gücü azalmış bireyler ortaya çıktı. Tüm iş dünyası gibi, bizim sektörümüzün de mücadele gücünü içinde hisseden, coşkulu ve hevesli kişilere fevkalade ihtiyacı var.
Pandemi sebebiyle içine düştüğümüz ve adeta üzerimize ölü toprağı serpilmiş gibi miskinleştiğimiz bir dönemde, eşyanın tabiatına uygun olarak karşımıza büyük sorunlar çıkacaktı, çıktı.
Aralık ayında yaşanan makroekonomik dalgalanma; bu fırtınadan sonra eskisinden daha yüksek bir dala konan döviz kurları, ha-yatımızı iyice zorlaştırdı.
Yüksek enflasyon, enflasyona karşı ücretlilerin korunması amacıyla artan asgari ücret, bu artışla bozulan ücret dengeleri karşısında kara kara düşünürken; zaten baş edilmez derecede pahalanmış olan enerjinin temini de sıkıntıya girince, en dinamik yürekler bile eskisi gibi coşkuyla atamaz oldu.
Unutmamamız gereken en önemli gerçek, bu gibi darboğazlardan – bu kez “sıkboğaz” desek yalan olmaz- üretimin ve üretenlerin gücüyle çıkılabildiğidir. Bu gerçek, insanlık tarihinde defalarca denenmiş, aynı sonuca varılmıştır. Benim akranlarımın iyi bildiği, 70’lerde, 80’lerde, 94 krizinde, 2001 krizinde, 2008’de hep böyle olmuştur.
İşin başa düştüğü besbelli olan bu dönemde, dinamizmimizi ve cesaretimizi geri toplamak şarttır.
Meşakkatli dönemlere alışık, darbelere dayanıklı Türk iş dünyası, bu tehdidi fırsata dönüştürmeye muktedirdir.
Defalarca ertelenen ve 2022 yılı Mart ayında yapılacak olan Uluslararası Asansör İstanbul Fuarı, bizler için bir silkinme, üzerimizdeki ölü toprağını attığımızı gösterme olanağıdır.
Yurtdışı taleplerin, güvenilir bir tedarikçi olarak Türkiye’ye dönme eğilimine girdiği bu dönem, bize çok önemli fırsatlar sunmaktadır.
Şu anda İstanbul’un her yerinde turist olarak gördüğümüz Ortadoğulu komşularımız, fuara da ilgi gösterecektir. Seyahat edememekten yılmış, bıkmış Avrupalılardan da benzer çıkışı bekliyorum.
Bu yıl odaklanmamız gereken başlıklar, başta firma insan kaynaklarını ve mali kaynaklarını büyük özenle korumak olmak üzere; yurtdışındaki müşterilere, büyüklerimizden aldığımız nasihate uygun olarak, veli-i nimet muamelesi yapmak; üretimden satışa, satış sonrası hizmetlere kadar büyük ciddiyetle işimize sarılmak olmalıdır.
Depresif korkakların kazandığı hiç görülmemiştir!