Gün geçmiyor ki, bir kaza haberi almayalım. Toplum olarak bu konuya odaklandık, dikkatler o yönde, herkes konuşuyor. Sorumlu mevkilerde olanlar, telaşla düzenlemeler yapıyor, niyet açıklıyor.
Kazaların nedeni, doğa ile çatışmaya girmektir. Kazananı olmayan bir çatışma…
Temel bilimsel gerçeklere veya tecrübelerle sabit kurallara uygun olarak yapılan mühendislik çalışmaları sonucu, insanlara zarar vermeyecek ürünler ortaya çıkaran uygulamalara, iyi mühendislik uygulamaları denir.
Tanımın içinden spotlar çekelim:
•Temel bilimsel gerçeklere veya tecrübelerle sabit kurallar…
•Kurallara uygun olarak yapılan mühendislik çalışmaları…
•İnsanlara zarar vermeyecek ürünler…
Ortadaki tablo, bunların uzağında olduğumuzu gösteriyor: İyi değil, kötü mühendislik uygulamaları yapılıyor.
Son iki yılda asansörlerin kontrolü konusunda hiç yabana atılmayacak bir mesafe alındı. Uygunluk kriterleri tartışmalı olsa da, geldiğimiz noktada eksiklerimiz önümüze düştü ve gerçekle yüzleştik: “Ailece iyi değiliz.”
Ailenin fertleri kim?
•Bina sahipleri,
•İnşaat firmaları,
•Asansör firmaları,
•Aksam üreticileri
•Uygunluk değerlendirme kuruluşları,
•Muayene kuruluşları
•Yetkili kamu kurumu.
Bu tablonun ortaya çıkışında tüm tarafların az veya çok sorumluluğu olduğu hususunda sanırım hemfikiriz.
Elimizdeki bazı verileri alt alta yazsak, başka söze gerek kalmayacak.
•Bakanlık hesaplamasına göre piyasadaki asansör sayısı 400 binin üzerinde;
•Bir yılda monte edilen yeni asansör: 20 binin üzerinde;
•Asansör monte eden ve bakım yapan firma 2 binin üzerinde;
•Meslek Odalarınca sektörde çalıştığı bilinen mühendis sayısı 1500 kadardır.
Bu sayılara bakarak şu okumaları yapmak mümkündür:
•Bir firma yılda ortalama 10 asansör monte eder.
•Firma başına ortalama 1 elektrik ya da makine mühendisi bile düşmez.
•Firma başına ortalama 200 asansör bakımı düşer.
Bu ölçekte firma yapısıyla, ne kadar iyi niyetli olursanız olun, iyi mühendislik uygulamaları, Ar-Ge çalışmaları, uluslararası çalışmalara katılım gerçekleştirilemez.
Sektöre kalifiye teknik eleman yetiştiren üniversitelere göz atarsak, yine endişe verici bir resim görürüz. 1990’da 34 devlet üniversitesi 1 vakıf üniversitesi varken, bugün 108 devlet ve 71 vakıf üniversitesi faaliyettedir. 1990’da makine mühendisi ve elektrik mühendisi yetiştiren fakülte sayısı 15 civarındaydı. Bugün, 102 üniversite Makine Mühendisliği, 103 üniversite Elektrik Mühendisi diploması vermektedir. Ya bir mucizeyi gerçekleştirdik, ya da kendimizi aldatıyoruz.
Asansörlerin üçte ikisinin ciddi eksiklikleri varsa, kendini aldatma da vardır.
ELA Başkanının Polonya’da açıkladığı verilere göre her yıl dünyada monte edilen yeni asansörlerin %3’ü Türkiye’dedir. Mevcut asansörlerin yaklaşık %2,5’u Türkiye’dedir. Geçmiş yıllara göre tempo artışı var gibi ama, öyle muazzam bir iş de yapmıyoruz hani…