Özyeğin Üniversitesi Öğretim üyesi ve AYSAD Hukuk Müşaviri Av. Ali Osman Özdilek Covid19 salgınını ciddi şekilde yaşadığımız bugünlerde, salgının iş ve sosyal hayatımıza yansıyan boyutlarını hukuki anlamda değerlendirdi.
Özdilek; 26 Mart Çarşamba günü Bloomberg HT kanalında 30 Dakika Programı’nda katıldığı canlı yayında konu ile ilgili olarak şunları söyledi: “Covid19 salgınına yakalanmış bir kişinin iş kazasına uğradığını söylemek hukuken mümkün değil. Çünkü bu durum kaza tanımına uymuyor. Eğer buna iş kazası derseniz sosyal güvenlik kurumu iş verenlere rücu edecek. Ve bu hastalıktan sonra birisi hayatını kaybederse ömrü boyunca kazanacağı para üzerinden yapılan bir hesaplama yöntemi var. O para işverenlerden talep edilmiş olacaktır. Böyle olursa devlet meydana gelebilecek mali yükü tümüyle işverenlere yıkar. Yine söylüyorum ki salgın vakaları neticesinde gerçekleşecek ölümler iş kazası sayılamaz. Aksi durumda sonuçları çok ağır olur.” Özyeğin Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve AYSAD Hukuk Müşaviri Av. Ali Osman Özdilek ayrıca kişisel verilerin korunması hususunda ise alınabilecek önlemlere dair şunları söyledi: “Bu tür salgın ve benzeri dönemlerinde maalesef bu tür hukuka aykırı girişimleri görüyoruz. Nasıl ki stokçular stok yapıyorlarsa aynı şekilde bir takım dolandırıcılar da kanuna aykırı faaliyetlerde bulunabiliyorlar. İnsanların özellikle bu salgın döneminde çok sık kullandıkları sosyal medya hesapları üzerinden açtıkları sahte hesaplarla vatandaşların kişisel verilerini talep edebilirler. Bunu çeşitli kılıklara bürünerek yapabilirler. Sağlık Bakanlığı yetkilisiymiş gibi, polismiş gibi karşınıza çıkabilirler. Sadece Sağlık Bakanlığı’nın açıklamalarını takip etsin vatandaşlarımız. Hiç kimseye ve hiçbir yere veri vermesinler, paylaşmasınlar. Şu anda ne bir banka ne bir sigorta şirketi ya da kamu kurumu ve kuruluşu sizden kişisel verilerinizi istemeyecektir. İstenirse bu durum hayatın olağan akışına aykırıdır! Bunun amacı tamamen kişisel verileri elde ederek bu kaos ortamında kendilerine çıkar sağlamaya çalışmaktır. Telefon aramalarında dikkatli olmalılar vatandaşlarımız. Sanki tanıdık bir yerden gelmiş gibi gösterilebilir telefon numaraları! O nedenle telefonda sizden ısrarla şifrelerinizi ve doğum tarihinizi ya da bir takım başka kişisel verilerinizi isteyenler olursa lütfen bunlara kesinlikle prim vermeyin. Ayrıca Sağlık Bakanlığı’nın e-nabız sistemi var. Ve vatandaşlarımızın kişisel verileri oraya aktarılıyor. Bunlar çok kıymetli veriler. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nda bunlar özel ve kişisel veri olarak korunuyorlar. Bunların açığa çıkması ve birilerinin eline geçmesi çok ciddi kitlesel ve ulusal sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle vatandaşlarımızın e-nabız ve e-devlet şifrelerini bu dönemde kimseyle paylaşmamalarını tavsiye ediyorum.”
“İŞVEREN DE ÇALIŞAN DA DAYATMA YAPAMAZ”
Ertesi gün TGRT Haber’de Ekrem Açıkel’in de konuğu olan Av. Ali Osman Özdilek,”İşverenin ekonomik sıkıntıyı gerekçe göstererek çalışanlarını ücretsiz olarak yıllık izne çıkmaya teşvik edip edemeyeceğine” dair sorulan soru hakkında şunları söyledi: “Vaka ve ölüm sayısı arttıkça artık hukuk konuşacak. Bunu hem yazılarımda hem de katıldığım programlarda ifade etmiştim. İş hayatı, işveren ve işçilerle ilgili bizim yasalarımızda tabii ki bu konularla ilgili düzenlemeler var. Fakat yine de çok hazırlıksız yakalandık. Kısa çalışma diye bir kavram var ve hükümet bununla ilgili bir çalışmayı yaptı. İnsanlar kısa çalışmaya geçecek. Oradan belli bir ödenek devlet tarafından sağlanacak. İşverenler rahatlatılmaya çalışılacak. Ücretsiz izin konusuna gelecek olursak bu konuda işverenin tek taraflı dayatma hakkı yok tabii ki. Çalışanların da bu konuda tek taraflı bir karar alması söz konusu değil. Hukuk bu konuda der ki; ‘İşveren çalışanına bu konuyu bildirir. Çalışan rıza gösterirse ücretsiz izine ayrılır. Dolayısıyla ücretsiz izine ayrılmalar şu an hızlı bir şekilde devam ediyor. Ama bu tamamen işçi ve işveren arasındaki konsensüse dayanabilir. Onun dışında ücretsiz izine yönelik tüm dayatmalar şu an için hukuksuzdur.”
“İŞYERİNDE HAYATİ TEHLİKE VARSA ÇALIŞAN İŞ AKDİNİ FESH EDEBİLİR”
Kronik hastalığı olanların sokağa çıkmasına izin verilmediği bu dönemde işveren tarafından bu şekilde kronik hastalıkları olan çalışanlar işe çağrılabilir mi? Ve dahi gitmediğinde maaşları işveren tarafından mı yoksa SGK tarafından mı ödenecek? sorusuna ise Özdilek; “Yapılan düzenlemeyle bu kişilerin zaten sokağa çıkmaları ve işe gitmeleri yasak. Fakat kapsam dışında bırakılan bazı hastalar var. İşveren bu insanları işe çağırabilir ve çalışanlar da bu çağrıya icabet etmelidir. Buna kanunumuzun getirdiği tek bir çözüm var ve diyor ki ‘Çalışmak zorunda kalan çalışan için işyerinde hayati bir tehlike varsa ve bu da belli bir süreyi aşarsa o zaman iş akdini feshedebilir’. Herşeyden evvel iş barışını korumamız lazım. Kısa ödeme düzenlemesi yapıldı. Ardından devletin ayırdığı ya da ayırmak zorunda olduğu bir takım fonlar var. İşsizlik fonu var. Deprem için toplanmış vergiler var. Salt bir hukuki bakışla duruma bakacak değiliz. Benim fikrim, hem işverenin hem de çalışanların haklarının eşit bir şekilde gözetilebilmesi için devletin sorumluluk alması gerekiyor. Saydığım veya diğer bazı fonların kullanılması işverenleri de rahatlatacaktır. Çünkü bu geçici bir durum ve sözleşmeleri bir şekilde ayakta tutmamız lazım. Eğer işverenleri ayakta tutamazsak istihdam ortadan kalkar. İnsanlara iş veremezsek de kısa bir süre sonra insanlarımız yokluk içerisine düşecekler. Bu noktada işverenin ya da işçinin fedakarlık yapması mümkün değil. Devletin anayasadan kaynaklanan görevleri var. Biz zaten insanlar olarak devleti bunun için kurduk. Olağanüstü zamanlarda üstüne titrediğimiz ve devlet dediğimiz ana yapı budur ve şimdi bu zamanda bize lazım devlet. Hukukun kurallarını burada sözleşmeleri yok etmek şeklinde uygulamamak lazım. Biz hukukçular olarak olağanüstü durumlar olmasa bile ana kural olarak her türlü sözleşmeyi ayakta tutmayı hedefleriz. Fesih son çaredir. Dolayısıyla işverenler devletin de yardımıyla belli bir süre iş akitlerini fesh edemeyecekler. Etmemeleri gerekir. Aynı şekilde çalışanların da fesh etmemeleri gerekir. Hem işverenlere hem de çalışanlara destek olunması lazım” dedi.
“İŞYERİNDE CORONAVİRÜS TEDBİRİ ALINMAZSA İŞ AKDİ FESH EDİLEBİLİR”
“Çalıştığım kurum Coronavirüs tedbirlerini yeteri kadar almadı! İzin de vermiyor! Tazminat, maaş ve izin haklarımı alarak işten ayrılabilir miyim?” sorusuna cevap veren Ali Osman Özdilek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu sorunun cevabı çok nettir. Evet ayrılabilirsiniz. Eğer işveren o işyerinde gerekli koşulları sağlamıyorsa ki bu kurallar iş sağlığı ve güvenliği kanununa göre belirlenmiştir. mevzuat işyerlerinde sağlık kurulları bulundurmayı gerektirir. Bu kurul toplanır ve gerekli tedbirleri alır. Şimdiye kadar zaten bunların tebliğ edilmesi lazımdı. Yapılmayan işyerlerinde de bunun hemen yapılması lazım. Eğer bunlar yapılmamışsa çalışan can güvenliğini gerekçe göstererek, haklarını da alarak iş akdini fesh edebilir.”
“SALGIN GÜNLERİNDE İŞYERİNE GİDİLMESİ ZORUNLULUĞU FAZLA MESAİ HAKKI DOĞURMAZ”
“Aynı şirketteki kimi çalışanlar evden çalışıyor. Kimileri ise işyerlerine geliyor. İşyerine gelip çalışanlar belli bir risk alıyor. Bu risk karşısında ilave mesai ücreti alabilirler mi?” şeklindeki soruya ise Özdilek “Bu sorunun cevabı çok net hayır’dır. Çünkü işyerinde fazla mesainin koşulları ve saatleri bellidir. Bir kısmının işyerine gelmesi ve bir kısmının da evden çalışması fazla mesai gerekçesi değildir” cevabını verdi.
“SALGIN HASTALIK İŞ KAZASI TANIMINA UYMAZ. SALGIN SONUCU ÖLÜM YA DA İŞ YAPAMAZ HALE GELME DURUMU İŞ KAZASI SAYILAMAZ”
“İşyerinde çalışırken, virüs kaparsam bu bir iş kazası mıdır? hangi haklarım doğar?” sorusuna ise Av. Ali Osman Özdilek şöyle cevap verdi: “Bu son bir kaç gündür yoğun bir şekilde dile getirilmeye başlandı. Yargıtay’ın da daha önce Ukrayna’ya giden ve virüsü kapan bir tır şoförü ile ilgili aldığı kararda bunu bir iş kazası olarak kabul ettiğini biliyoruz. Fakat benim şahsi kanaatim bu durum iş kazası tanımına kesinlikle girmez. Bu bir iş kazası değildir. Virüsün alınması hastalığın veya ölümün gerçekleşeceği ya da bir hasarın oluşacağı anlamına gelmez. İnsanların önemli bir kısmı da iyileşiyor. Dolayısıyla bizim bildiğimiz SGK Kanunu anlamındaki veya iş hukuku anlamındaki bir iş kazasından bahsetmemiz mümkün değil. Eğer biz bu durumu bir iş kazası olarak sayarsak bunun hukuki sonucu şu olur. SGK ölen ya da önemli ölçüde iş gücünü kaybeden çalışanlar için dönecek ve işverenlere rücu edecek. Bu rücu mekanizmasında da rakamlar çok ciddileşiyor. Diyor ki ‘bu adam şu kadar yaşasaydı bu adama bu kadar maaş bağlamıştım ben. O zaman bu miktarı sen bana vereceksin!’ Dolayısıyla böyle bir iş kazası tanımının getireceği hukuki sonuç ciddi yıkımlara neden olabilir Türk iş hayatı açısından. O nedenle bu görüşe gidilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Zaten bu durum hukuki olarak da iş kazası tanımına girmiyor. Bir de Almanya’da ve Batı ülkelerinde bu durumla ilgili hukuki bir tabir var. Toplumsal yaygınlık teorisi. Bu tür salgın hastalıklar vs konularda bu teori gereğince bu tür salgınların sonuçlarından toplumun tümünün ve devletin yükümlülük altına girmesi gerektiği söyleniyor. Bir kez daha tekrar edersem bu durumun Türk hukuk sisteminde iş kazası diye tanımlanması mümkün değil.”
“TOPLU TAŞIM ARAÇLARINDA KAPILAN VİRÜSTEN İŞVEREN SORUMLU DEĞİLDİR”
“İşyerine gelirken toplu taşımada virüsü kaptım. Bu durumda sorumlu kim?” sorusu üzerine Özdilek şu açıklamaları yaptı: Bu durumdan şu an ki yasalarımız kapsamında işverenlerimiz sorumlu değil. Örneğin servis aracı işyerinin tanıdığı bir imkandır. Ve servis aracından bir kaza olduğunda işyerinde olduğu kabul ediliyor. Tüm toplu taşıma araçlarında kapılacak bir virüsten işveren sorumlu değildir. Kişinin kendi sorumluluğunda kalacak bir durumdur bu hukuki olarak.”
“İŞYERİNDE KİŞİSEL VERİLER AÇIK RIZA YA DA KAMU SAĞLIĞININ KORUNMASI ADINA TALEP EDİLEBİLİR”
“İşyerinde patron çalışanlarından kendilerinde virüsün olup olmadığını anlamak adına sağlık raporu isterse bu durum kişisel verileri koruma kanununu ihlal eder mi?” sorusu karşısında “6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 6. maddesinde ‘bu sağlık verisidir. Özel nitelikli kişisel veriye girer. Özel nitelikli kişisel veri de ancak açık rıza ile işlenebilir. Ama kanun, bu tür durumları da öngördüğü için 6. maddenin 2. fıkrası ve 28. maddesine istisna koydu ve dedi ki ‘kamu sağlığının korunması amacıyla veriler işlenebilir’. Dolayısıyla kişilerin açık rızası olmadan bu veriler istenebilir, ateş ölçümü yapılabilir, bu bilgiler alınabilir ama ne şartlar altında? Yine sınırlı kullanım için. Örneğin bu verileri işyerinde herkese tebliğ edemem. Bu bilgileri bir işyeri hekimi bir de yöneticiler bilir. Onun dışında kimsenin bilmemesi gerekir. Bu veriler bir yere aktarılacaksa da gerekli güvenlik önlemleri alınarak aktarılır” dedi.
“ÇEK BİR TEDAVÜL ARACIDIR. SADECE ERTELEME YAPILABİLİR”
“Salgın var ve iş yapamadım. çeklerimi ödeyemiyorum. Karşılıksız çek de yazılamayacak kararnamesi de çıktı. Bu konudaki yorumunuz nedir” sorusuna deva cevap veren Özdilek şunları söyledi: “Çek bir tedavül aracıdır ve aynen para gibidir. Türk Ticaret Kanunu’ndaki düzenleme aynen budur. Para gibi de tedavül etmesi gerekir. Çeke güven ilkesinin korunması gerekir. Mücbir sebep yani zorlayıcı sebep denilerek en fazla çeklerin ödenmesi gereken tarihlerde ödenmesi ertelenebilir. Yoksa çekin tedavül kabiliyeti yürürlükten kaldırılamaz. Çek bizim ekonomimizin ve esnafın can damarıdır. Bunu mücbir sebep yaptım deyip dolaşımını durdurucu, tedavül kabiliyetini ortadan kaldıracak şekilde bir hareket tarzına girişilirse Türkiye’de ekonomik sistem çöker. O nedenle hukuken çekin tedavülü devam etmelidir. En fazla süre ertelemeleri olabilir. İcra takiplerine zaten geçilmeyeceği söylendi. Sadece erteleme olabilir.”