HABER alma kanallarının son derece genişlediğini ve sayısının arttığını görmekteyiz. Hayatın akış hızının artmasından kaynaklanan bu ihtiyaç, iletişim tekniklerinin gelişmesine paralel olarak karşılık bulmakta.
Haberler akıyor ama, “herkese ulaşıyor mu”, “herkes iletişim tekniklerini yeterince kullanıyor mu”, sorularının cevabı “hayır” olunca; bir yandan da geleneksel haber kaynaklarını kullanmak gerektiği ortaya çıkıyor.
Örneğin Kuzey Amerika’da, Güney Kore’de veya Almanya’da nüfusun %80 kadarı internete erişirken, büyük artışlara rağmen Türkiye’de bu oran %45 seviyelerinde seyrediyor. İnternete erişen, ama mesleki işlerde kullanmayan kesimi de hesaba katarsak, internet yayıncılığı yolunun, Türkiye’de henüz tam açık olmadığı anlaşılmaktadır. Bu tablonun sonucu olarak; akan verileri, haberleri, okuyucu adına takip edecek, kısa aralıklarla önüne basılı özet koyacak bir yapıya olan talep halen ortada durmaktadır.
Dergi yayıncılığı, zamana bağlı olmayan, kalıcı ve uzun vadeli bilgi alış verişleri için her zaman yerini koruyacaktır. İzlediğimiz kadarıyla, iki ayda bir yayınlanan sektörel dergiler, hız açısından asansör endüstrisini tatmin edemez oldu. Aktüaliteyi izleme ihtiyacını giderecek, kısa aralıklarla yayınlanan bir organa ihtiyaç olduğunu uzun süredir dile getirmekteydim. Bu fikrin ilk ürünü olarak, fuarlarda yayınlanan gazeteler, ya da başka bir deyişle mini dergiler denendi. Ancak, bu denemeler, işin pek de kolay olmadığını gösterince, yayıncılar bu girişime uzak durdular.
Turhan ve Özlem Korkmaz kardeşlerimizin girişimcilik ruhu, işin zorluğundan ileri gitmiş olmalı ki, dört yıl düşündükten sonra onbeş gün arayla gazete yayınlamaya karar vermişler.
Beklentimizin yüksek, dolayısıyla müşteri tatmininin zor olduğu bir sahaya girdiklerini bildiklerine göre, çok çalışmayı ve buna nispetle az kazanmayı göze alıyorlar. Kolaylıklar ve başarılar diliyorum.
Önemli bir hususa temas etmeden yazımı bitirmek istemedim. Mevcut pastayı büyütmeden pay almaya çalışanlardan ötürü, ülkenin ve sektörlerin çektiği sıkıntı malumunuzdur.
Bir kişi ya da kuruluşun yaptığı işin aynısını yapmak üzere yola çıkanların, AYSAD’dan veya şirketlerden bila
kayd-ı şart destek beklediklerini ve alamayınca da üzüldüklerini, hatta saldırganlaştıklarını gördük. ‘Şu ürünü ben de yaptım benden alın’; ‘ben de mevcut derginin aynısını çıkardım, ilan ve yazı verin’; ‘ben de fuar yapıyorum katılın’, gibi çıkışlara hepimiz maruz kaldık.
Bu kez ortaya çıkan girişime destek vermemizin nedeni, yenilikçi olması, kapasite fazlası yaratarak pasta dilimlerini küçülten değil, bir boşluğu doldurarak katma değer yaratan olacağına ikna olmamızdır.
Kişilere göre değil, ilkelere ve fikirlere göre değerlendirme yapma alışkanlığının yaygınlaşması dileğiyle.